10 Ocak 2012 Salı

Peygamberler Peygamberi



FİHİBİSMİLLAHİ
HAZRETİ MUHAMMED MUSTAFA SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM

PEYGAMBERLER PEYGAMBERİ
Hiç onu böyle tanımaya çalıştınız mı?
Gelin beraber tefekkür edelim...
İlah..
Bilmediğimiz sonsuz ve bize göre karanlık varlığında, Ama da sevmeye başladı onu...
Çok esması beraber cem oldu ve övüldü.. Övüldü... İlah tarafından ve İlah ona MUHAMMED dedi.. Bu sevgi bu aşk öyle büyüdü ki, İlah, bilinmesini istedi kendi varlığının, tekliğinin, ahadiyetinin, samediyetinin... Elçi tayin etti Habibini; kainata, yerlere, göklere ve arasındakilere.. İlah, kendi hazinesini bildirmek için...
Ve, İlah zatından tecelli etti, tecelliyatın aslı hakikatı Muhammediye oldu.. Bilinir aleme doğru..
Habibinin nurundan yarattı her varlığı altı günün ilk gününde.. Her varlık ondan bir hakikat taşır.
O gün Kuruldu Huzuru Peygamber..
O gün Atandı Kainata Peygamber..
O huzur ilk şahitti Eleste..
O idi ilk Alun..
O idi İlahın İlk adı olan, Allahı Bilen..
O idi Rahmandan, Ruha ilk bağlanan..
O idi Rahime, Ruh sahibi olarak ilk secde eden..
O idi ilk Besmeleyi söyleyen..
Onun nurundan yaratıldı tüm alem..
Onun nurundan tüm insanlar..
Onun nurundandır Cebrail..
Levhi mahfuzu ilk okuyan..
Ayetleri Elesste alan..
Kelime-i şehadeti ilk söyleyen o idi..
Peygamberler Peygamberidir, Elestte tüm Peygamberlere ve insanlara ilk secdede imam olan..
O idi Ademin cesedi yaratılırken ilk seyreden..
O idi Ademin bedeninin hakikatı'nın kendisi olduğunu ilk bilen..
Ondan başka gelmedi aleme "Ademin cesedi su ile toprak arasında iken ben Peygamber idim" diyen..
Ve O dur; Alemlere tecelli eden, zamanlara..
Bedenlerin en güzeli, simaların en nurlusu, lisanların en fasihi, İnsanların en sevimlisi, yaratılmışların en merhametlisi, Rahimin mim'i, kitapların en kamili ile beraber, zamansızlıktan gelen Alemlere Rahmet Peygamber...
Onun gelişinin coşkusuyla dünya semasındaki nurlar gökyüzüne renk renk nurlarla ismini yazdılar...
Melekler beraber indiler yeryüzüne mübarek yüzünü görmek için...
Allahın Esmasının kokuları yayıldı aleme...
Yerde, göklerde bayram vardı..
Onun yeryüzüne gelişi alemlerin Allah'a dönüşünü başlattı...
Onun zamanında,
Körlük akıllarda, kalplerde, gözlerde izanlarda ilimlerde, insanları kuşatmıştı.
Çok çileler onu bekliyordu..
Meleklerin bir defa onun cemalini görmek için hayatlarından feragat ettiği Peygamberler Peygamberine,
"aciz ve zelum" İnsan çok eziyetler etti..
Kanı aktı Taifte..
Kabenin önünde başına cife koydular..
Yollarına dikenler döktüler..
Rahmetin hamisi Muhammed sav Sevgiyle..
Şefkatle tebliğ etti Rabbinin öğrettiklerini; Ayet ayet, sure sure..
O hali ile, duruşu ile, gülümsemesi ile, merhameti ile öğretti..
Allah'ı, varlığını, birliğini hatırlattı..
Sevgiyi, paylaşmayı, ahlakı, ilmi, adaleti, barışı, İnsanca yaşamayı, o kısacık, beden hayatında bizlere miras bıraktı..
Şimdi..
Onun dönemindeki onun için ağlayan bir hurma kütüğü kadar,
Onun emriyle yürüyen hurma ağacı kadar olamadık,
O yüce Peygamber
Huzuru Peygamberde sizleri seyrediyor...
Her haliniz ahvaliniz onun katipleri tarafından not ediliyor. Ahir zamanın ümmeti belirleniyor..
Ve..
Ahir zamandaki manevi kardeşlerini kendi özel defterine yazıyor..
Kim ona benzemeye başlarsa onun kardeşidir.
Ahlak ile merhamet ile barış ile sevgi ile paylaşmak ile onun yolunda izinde yürüyenler onun manada kardeşleridir.
Bu halde olanlara müjdeler olsun...
Kurandan ve sünnetten ayrılmayanlara müjdeler olsun...
"Anam Babam sana feda olsun ya Resulallah" diyenlere müjdeler olsun..
Onu çok sevenlere müjdeler olsun..
Onun çektiği sıkıntıların az bir kısmını çekip de, sabredenlere müjdeler olsun..
Zamanın Hz. Ebubekir ahlaklılarına müjdeler olsun..
Zamanın Hz. Ömer ahlaklılarına müjdeler olsun..
Zamanın Hz. Osman ahlaklılarına müjdeler olsun..
Zamanın Hz. Ali ahlaklılarına müjdeler olsun..
Zamanın sahabe ahlaklılarına müjdeler olsun..
YETİŞ YA RESULALLAH PERİŞANIZ,
ŞEFAATİNİDE ALDA GEL...
ÜMMETİN YETMİŞ ÜÇ PARÇA OLDU,
EBU BEKİRİNİDE ALDA GEL...
GÖZLERDE İLAHİ YAŞ, GÖNÜLLERDE İLAHİ ATEŞ KALMADI,
ÖMERİNİ, OSMANINI, ALİNİ ALDA GEL...
SÜNNETİN AZALDI BİLEN KALMADI,
SÜNNETİNİ ALDA GEL...
KURANI ANLAYAN AZALDI,
CEBRAİLİDE ALDA GEL...
SENİ SEVEN DİLDE ÇOK AMA GÖNÜLDE AZ,
ŞEFKATİNİ, SEVGİNİ ALDA GEL...
BİRİBİRİMİZE DÜŞMAN OLDUK,
KAİNATTA Kİ SANCAĞINI, HÜSEYİNİNİDE ALDA GEL...
GÖNÜLLERİMİZDEKİ KARANLIĞA BİR DEFA DAHA IŞIK OL
BEDİR ŞEHİTLERİNİDE ALDA GEL...
ÜMMETİN SEFİL AÇ VE ZAYIF, NE OLURSUN MİKAİLİDE ALDA GEL...
SENİ SEVENİ SEVMEYEN ÇOĞALDI, ANA ŞEFKATİNEDE MUHTACIZ
ALLAH AŞKINA YA RESULALLAH,
KURBANIN OLAYIM,
HATİCE ANAMI ALDA GEL...
YA RESULALLAH CANIM FEDA SANA AĞLAMAK İSTİYORUM,
NE OLURSUN DİZİNDE AĞLAMAK İÇİN,
FATIMA ANAMI ALDA GEL..
Allahümme salli ala seyyidine ve ala ali seyidine Muhammed..
Anam Babam canım sana feda olsun..
Ya Resulallah..
Allah'a emanet olun.
Dua edin.
Zaman, ona layık olma zamanıdır..

Cafer İskenderoğlu

İhlas Suresinin Ledünni Sırlarından

Fihibismillahi, Bismillahirrahmanirrahim

İHLAS SURESİNİN LEDDÜNNİ SIRRI
Aziz ve Alim olan Allah cc ama da iken, sonsuz kudretleriyle, sonsuz hikmetleriyle dolu sayısız esmasından, aşkın ötelerinde ilahi sevgi ve muhabbeti ile varlığında bilinçlendirdiği sevgilisi, Habibi derecesine amada yükselttiği varlığı defalarca övüp, Muhammed (sav) ismini ona bahşettiği anda, henüz zatından zatına tecelli etmeden önce Habib'ine ilk vahyi şöyle olmuştur Biiznillah:
"KUL" (deki) yani "seni ilk bilinçlendirdiğim şu andan itibaren seninleyim ve ebediyen yaratacağım bütün âlemlerde dilediğim kudretlerimle destekleyeceğim."
"HUVALLAHU AHAD" "zatımdan zatıma tecellimden sonra halifem olarak senden sonra senin için yaratacağım tüm âlemlere ve âlemlerin içindeki hayat vereceğim tüm mahlukatıma ve hayat vermediğim tüm cemadatıma, istiva edeceğim yerlere ve göklere AHAD sınırı olmayan tek olduğumu tebliğ et. Öyle bir tek ki bir sayısı dahi katımda sınırlı kalır.
"ALLAHÜSSAMED" Elan (halen, hal-i hazırda) ama' dasın tüm kuvvet kudret ve sonsuz sayıda esmalar benimdir ve her esmam tasavvur edemeyeceğiniz sonsuz melekelere sahiptir ki esmalarım dahi ben İLAH a tabidir dilediğimi dilediğim halde zuhur ettiririm. Yaratacağım sen dâhil her şey bana muhtaçtır. Bununla beraber ben hiçbir şeye muhtaç değilim. ki buna ilk şahit olarak seni yaratacağım ve senden sonra yaratacağım har varlığa tebliğ et.
"LEM YELİD" herhangi bir şeyden doğmadığıma âmâda sana vermiş olduğum bilinçle ilk şahitsin. yaratacağım tüm mevcudata halifem olarak tebliğ et sen olmasaydın o alemleri yaratmazdım.
"VE LEM YÜLED" doğurmadığımın da ilk şahidi sensin bununla beraber zatımdan zatıma tecellimde yaratacağım her görünen ve görünmeyen varlık isim ve sıfatlarımdan oluşacaktır.şu anda onu müşahede etmektesin.
"VE LEM YEKÜN LEHÜ KUFUVEN AHAD" Zatımdan zatıma tecellimde yaratacağım tüm kâinatın ve içindeki her türlü canlı cansız varlığın ben AHAD olan İLAH esmalarımdan yarattığımın da ilk müşahedecisisin yarattığım her varlığa AHAD ın eserleri olduğunu tebliğ et ve kainatın efendisi her varlığın yaratılış sebebi ol.
( Allah celle celaluhu zatından zatına tecelli ettikten sonra yarattığı her varlığa canlı cansız her şeye nurunalanur bedenlerdeki insanlara meleklere cinlere yerlere göklere kainata zamanlara tüm alemlerdekilerine Allahtan almış olduğu bu vahyi ta o zamanlara da tebliğ etmiştir bu sebeple dünyada ve kainattaki gelmiş her peygambere gelen suhuf ve kutsal kitaplarda ihlas suresi mevcuttur. İhlas suresi aynı zamanda ALLAHU TEALA' NIN EL'AN amada olduğunun delilidir. Beden âleminde Allaha iman etmek İHLÂS suresini kalbine işlemektir bunun için 3 İHLAS 1 FATİHA KUR'AN'DIR.
CAFER İSKENDEROĞLU

Alak Suresi İlk 5 Ayetin Anlamı


FİHİBİSMİLLAHİ


ALAK SURESİ İLK 5 AYETİ ANLAMI!
1-2- Ikra' bismi rabbikelleziy halak. Halekal'insane min 'alak.
"Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı Alak tan yarattı."
Alak suresinin yukarıdaki cümle ilk anlamıdır.
Derinlerine inecek olursak bu ayetin ve suresin tamamının altında çok derin sırlar vardır.
İlk yaratılıştan itibaren tefekkür edecek olursak ALAK, Allahu Teala'nın zatından zatına tecelli etmeden önceki halinden başlar. Çünkü o Makamda Allahu Teala'nın esmasının, Hz Muhammedi (sav) sonsuz aşk ile cem etmesi vardı.
Arapca'da ALAK kelimesinin bir anlamı da; Aşk ve muhabbet eylemektir. Peygamberler Peygamberi, yazımızda ve diğer yazılarımızda da değindiğimiz gibi AMA'da sevilen ve defalarca övülen esmaların cemi, Hz. Muhammed'dir(sav). Ve o ALAK tan, Allahu Tealanın zatından zatına tecellisinden sonra ilk İKRA emrini alan yine Peygamber Efendimizdir. Tecelliyatın kainata zuhuru Peygamber Efendimizin nurunu oluşturmuş, bu nur ise ADEM'e ALAK olmuştur. Yani, Nuru Muhammediden Ademin cesedi Yaratılmıştır. Cesed-i Adem, hakikat-ı Muhammediyedir.
İşte Adem burada yine ilk İKRA emrini Kainattaki tüm insanoğlu adına Allahu Teala tarafından almıştır ki bu halin şahidi Bakara suresindeki ayetlerdir.
"Allah Âdem'e bütün isimleri, öğretti." BAKARA- 31
"Ey Âdem! Eşyanın isimlerini meleklere anlat," BAKARA- 33
İşte Bakara suresinin 33. ayetindeki Allahu Tealanın bu emri, Adem şahsında tüm İnsanlık alemine İKRA emridir. Çünkü Allahu Teala, Adem'den, ona öğrettiklerini Meleklere okumasını emretmiştir ki, EŞYA Esmadan yaratılan ve Kainatı kapsayan tüm yaratılmış varlıkların yaratılış ve hal ilmidir.
Hz. Peygamber Efendimize, Cebrailin as. Gelip, İKRA emri ilahisini ayet olarak vermesi İnsanlık Alemine verilen son İKRA emridir.
İnsan; Kıyamete kadar bu emrin mazharıdır...
Yani Allahu Teala, inananların daima ilme yönelmesini emrediyor.
3-4-5- Ikre' ve rabbükel'ekrem. Elleziy 'alleme bilkalem. Allemel'insane ma lem ya'lem
3-4-5- "Oku! İnsana bilmediklerini belleten, kalemle (yazmayı) öğreten Rabbin, en büyük kerem sahibidir."
KALEM, Allahu Tealanın RAB sıfatının Tecellisidir.
RAB sıfatı, Allahu Tealanın sayısız İsminin İlimlerini bilir. Haliyle bu ilimlerin RAB dan zuhurunun ismi KALEM'dir. KALEM, Levh-i Mahfuzun aynasıdır. Levh-i Mahfuz, Rabbinin emri ile her an yeni ilimlerle genişler. Çünkü Allahu Teala her an bir şendedir. Heran yaratma halindedir.
"Yes'eluhu men fiyssemavati vel'ardı kulle yevmin huve fiy şe'nin." RAHMAN -29
Rahman suresi 29. ayette geçen FİY ŞEN'İN kelimesi yani Allahu Tealanın her an bir yaratma ve yeni bir halde olmasından zuhur eden yeni yeni esmanın ilimleri de heran Levh-i Mahfuza, RAB sıfatının tecellisiyle kaydedilir.
İşte tüm insanlar ve kainatta yaratılmış ve yaratılacak olan tüm varlıklara, RABBİMİZİN, kesintisiz akan, ilim ve öğretme tecellisinin adı da KALEM'dir.
Bu KALEM heran İman edenin sadrında manen yazmaya hazır bekler. bu hususta Allahu Teala bir kudsi hadisinde şöyle buyurur;
"Siz bildiğinizle amel edin, biz bilmediğinizi size öğretiriz."
Allahu Teala, İbadet eden, zikreden, ilim yolunda giden, hayır yapan her kuluna RAB sıfatının tecellisi olan KALEM'le heran öğretir.
KALEM; İnsanın Levh-i mahfuzu olan GEN'lerinin de mazharıdır. GEN, yani İnsanın Levh-i Mahfuzu, İlk yaratılışta aldığı bilgileri ve Kalemle aktarılan bilgileri Zikir ile öğrenir, hatırlar. Bu hal yukarıda geçen kudsi hadisin İnsana tecellisidir.
Yani Allahu Teala Kainata ve İnsana İSTİVA etmiştir.
"Rahmân, Arş'a istivâ etmiştir." TAHA suresi – 5
Rahman olan Allah'ın Arşa yani kainata istiva etmesi, kainatta yaratılmış olan tüm varlıkların hakikatında bulunması ve onları kontrol etmesidir.
Haliyle Allah, Rab sıfatı, Kalem, İnsan, Yaratılmışlar ve Levh-i Mahfuz daima beraberdir. Ve ilmi yani İKRA'yı isteyene verir. İşte bu hal Rabbimizin Keremidir.
Allahu Teala insanların diğer varlıklar karşısında cahil değil de Alim olmasını sever. Bu sebeple ilk yaratılışta ELEST gününde İnsanlara öğretti.
İnsanlar, Beden hayatlarına gelince unuttuklarını Peygamberlerle, sayfalarla ve kitaplarla hatırlattı.
Şimdi İnsana düşen görev Allahu Tealanın huzuruna, OKU emrini yerine getirmiş ve öğrendiği ilimleriyle nefsini mütmain etmiş kullar olarak çıkmaktır.
(ALLAHU TEALA İLİM ÖĞRENMEMİZİ SEVER!)
Allahu Teala cümle insanlara nasip etsin.
Allah’a emanet olun.
Dua edin.
Cafer İskenderoğlu

İnsan Maymundan Gelmedi


FİHİBİSMİLLAHİ - BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

İNSAN MAYMUNDAN GELMEDİ!
DARWİNİN ATALARI, MAYMUNA DÖNDÜRÜLDÜ!

Altı günde yaratılış kitabımızda, altı aşamadaki yaratılış sıralamasını anlatmıştık...
Bütün canlı ve cansız varlıkların altı aşamadaki yaratılış sıralaması Allah’ın sayısız esmasının iç içe birleşerek nurdan -  enerjiye, enerjiden – balçığa (elektronu meydana getiren parçacıklar), balçıktan – atoma, atomdan – moleküle, molekülden – hücreye kadar kainattaki tüm cisim almış yapıyı meydana getirirler. Bu oluşum Allah’ın “OL” emriyle bir anda olmuştur. Yaratılış sıralamasını oluşturan Allahın sayısız esması yine Allah’ın emrine tabidir. Allah’ın izni olmadan varlıkları meydana getiren esmaların zikir sıralamasını hiç kimse değiştiremez.
Aşağıdaki çizimde bir elektron tanesini oluşturan esmaların iç içe zikirle nasıl oluştuğunun temsili halini gösterdik.
Allah(cc) her varlığın oluşumunu esmalarının iç içe zikirleriyle şifrelemiştir. Dolayısıyla bu zikirler sıralamasının bozulması mümkün olmadığından, her varlık ne surette yaratılmışsa o suret ve fıtrat üzere gelişir, doğar büyür ve ölür. Bu kural değişmez, İlahi kanundur. Ancak Allah (cc) dilediğini dilediği şekilde değiştirir. Mülk onundur. Yarattığı varlıklarda istediği gibi tasarruf eder. İşte darwin ve ataları Allah’a itaat etmeyip azdıkları için, maymuna döndürülmüşlerdir.

Bu aşağılanmayı iyi bildikleri için (çünkü maalesef onlar Kur’an-ı Müslümanlardan iyi biliyorlar ama itaat etmekte hala direniyorlar.) bu ayıplarını örtmek için bilim maskesinin arkasına gizlenerek insan alemine Maymundan geldiklerini yutturuyorlar.

İslam aleminin entelleri modern görünmek için istemeseler de bu safsataya inanıyorlar. Bu teorinin hiçbir delili yoktur, ama maymuna döndürüldüklerinin delili kur’an ı Kerimdedir.

“Onlar (Yahudiler) kendilerine yapılan uyarıları unutunca, biz de kötülükten menedenleri kurtardık. İsyan edip zulmedenleri de şiddetli azaba uğrattık” A’raf suresi – 165-

“Kibirlenip de kendilerine yasak edilenlerden vazgeçmeyince onlara: AŞAĞILIK MAYMUNLAR olun! Dedik” A’raf suresi – 166-

İşte A’raf suresi, İnsanın hakikatlerini, ilk yaratılışta nasıl secde edip Allah’a sözler verdiklerini, bu sözlerini peygamberler ve Kitaplar gönderip uyarmasına rağmen tutmayıp Allah’a isyan sonucu nasıl Maymuna döndürüldüklerinin delilidir.

Darwin ve avanesi bu aşağılık hallerini Kur’an’dan öğrenince kendi aşağılık durumlarına bütün insan alemini dahil etmek için var güçleriyle çabalıyorlar.

Evrim safsatasını ileri sürmekteki amaçlarından biride, kendi uyduruk ayetlerinde diğer insanları goyim (hayvan) olarak gösterip, kendilerini Maymundan tekamül etmiş üstün insanlar olarak lanse etmektir ve bu sahte üstün insanlar, diğer goyimleri istediği gibi yönetme hevesindedir.

Evrim teorisi, onların bu uyduruk ayetlerinin ıspatlanması için uydurulmuştur.
CAFER İSKENDEROĞLU

İnsanın Yaratılışta Üstünlüğü


ARAFIN RİCALLERİ KİTABINDAN…
İNSANIN YARATILIŞTA ÜSTÜNLÜĞÜ
İnanan ve inanmayan tüm İnsanlar ayırt edilmeden, üstün bir yaratılışla yaratılmıştır. Bu nedenle insanlar varlıklarıyla değil düşünceleriyle değerlendirilmelidir. İlim sahibi olan ışık ve enerji bedenlerimiz balçık beden dediğimiz fiziksel varlıklarımızda iç içe gizlenmiştir. İnsanlar yaratılışlarının bu aşamasında Adem (as) varlığında dünyaya geliş sıralamasına göre kodlanmıştır. Bundan sonra insan nesli hangi yerkürede ve hangi anne babanın soyundan gelecekse o annenin varlığında bulunan alakta şekillenip fiziksel bedenlere geçip vücut bulacaktır. İnsanı Allah’a (c.c) halife yapan en büyük özellik; Allah’ın ruhundan insana lutfedip üflemesidir. Bu insana diğer bilinçli varlıklara göre çok üstün bir değer ve derece kazandırır.

“O nu tamamlayıp, içine de ruhumdan üfürdüğüm zaman, derhal ona secdeye kapanın. Bütün melekler toptan secde ettiler.”
Sad Suresi 72 -73

Yukarıdaki ayette açıkça beyan edildiği gibi Allah (c.c) insana ruhundan lutfetmeden önce İnsan secdeye ve halife adaylığına hazır bir varlık değildi. Allah’ın insana ruhundan üflemesi demek; Allah’ın zatına mahsus olan ve hiçbir yarattığı varlığına vermediği çok özel bir hayat kaynağından insanlara bağışlamasıdır. Bu aşamadan sonra Allah (c.c) yaratmayı dilediği halifesini Adem (as) şahsında tamamlamıştır. İnsan artık üç beden, ruh, akıl ve nefs sahibidir. Buraya kadar anlattıklarımız insanın ışık yapıdan başlayarak yapmış oldukları tesbihatların sayıları da defalarca katlanarak hücrelerle inşa edilmiş ferdi beden (fiziksel beden) sahibi olana kadar sayısız esmalarla onurlandırılışının sıralamasıdır. Artık Allah (c.c) insandan kendisinin varlığını birliğini tasdik etmesini ve tesbih etmesini ister.

“Sizi biz yarattık. tasdik etmeniz gerekmez mi?”
Vakıa Suresi 57

İnsana lutfedilen bu üstün yaradılış evren içerisinde başka hiçbir varlıkta yoktur. Bu özelliğinden dolayı Allah(c.c.) yarattığı üstün donanımlı insana öyle bir yük yüklemiştir ki bu yük Allah’ın insana özel bir emanetidir.

“Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler,(sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir.
” Ahzab suresi -72-

Yukarıdaki ayette o kutsal emanete talip olan insanın çok zalim ve cahil olması esfel-i safiline indirildikten sonra Allah’ı bilip O’na yönelmemesi sonucu ikinci, üçüncü ve dördüncü defa  esfel-i safiline indirilmesinden sonradır. Bu tür insanlara artık Allah’ın sevgisi ve dostluğu yoktur. Onlar şeytanın fısıltılarına uyup onun taifesine girenlerdir. Allah’ın emirlerine uyup, ilk yaratılışını hatırlayıp Allah’a yönelen insanlar bu ifadelerin dışındadır. Bunlar Allah’ın şan ve şereflerini yükselttiği değerli halifeleridir. Bu insanlar Allah’ın birçok özel yeteneklerle ve ilimlerle onurlandırdığı İnsan-ı kamillerdir. Burada daha önce kaydettiğimiz bir ayeti hatırlamamız gerekir.

“Biz hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık, onları karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık.”
Isra suresi -70-

Daha önce verdiğimiz örnekte olduğu gibi buz parçası kendi varlığında nasıl suyu ve havayı iç içe ve tek bir vücutmuş gibi bulunduruyorsa insanın üç bedeni de buz misali, balçık bedende enerji ve ışık bedeni ihtiva eder. İnsanın üç bedene sahip olması onun sınavının ağırlığındandır. Bu konuyu ve üç bedenimizi nasıl kullanacağımızı anlamamız için önce insanın indirildiği esfel-i safilin (aşağıların aşağısı) konusunu iyice öğrenmemiz lazımdır. Buraya kadar Tin suresinin ilk ayetlerini yani insanın ahsen-i takvim (en güzel biçimde yaratılış sıralamasını) inceledik. Bundan sonra esfel-i safilini içeren diğer ayetleri inceleyeceğiz.

“Sonra onu (insanı) aşağıların aşağısına indirdik.”
Tin suresi -5-

Yukarıdaki ayette geçen insanın esfel-i safiline indirilişini üç ana başlık altında inceleyeceğiz. Çünkü üç çeşit esfel-i safiline indiriliş vardır. İnsanların bir kısmı üçüncü esfeli safiline kadar indirilmiştir. Bu tür insanlarda insanlık sevgisi, doğa sevgisi, barış duygusu gibi insana has güzel hasletler tükenmiştir. Yukarıdaki ayette tarif edildikleri gibi onlar kendilerine ve etraflarına aşırı derecede zalim ve cahillerdir. Bu insanların kalpleri, gözleri ve kulakları mühürlenmiştir. Kendileri dahil hiçbir varlığa faydaları olmaz.

“Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Onların gözlerine de bir çeşit perde gerilmiştir. Ve onlar için ( dünya ve ahirette) büyük bir azap vardır.”
Bakara suresi -7-

ESFEL-İ SAFİLİN

Birinci Esfel-i Safilin;

Birinci esfel-i safiline indiriliş insanın kendi yaratılışına ve evrenin yaratılışına şahit olduğu ışık beden ve çok yüksek ilim sahibi olan insanın Hz. Adem (a.s.) in yaratılışından sonra onun sulbüne (D.N.A) larına yerleştirilerek fiziksel bedenlere indirilmesidir. Bu konuyu daha iyi anlamamız için aşağıdaki ayeti tekrar hatırlamamız lazım

“kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Ademoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu…”
Araf -172-

İşte bu ayette ilk olarak ışık bedenlerde yaratılan insanın enerji, balçık, atom aşamasından sonra molekül olarak Adem’in (a.s.) zürriyetine yerleştirilmemizin açıkça işareti vardır. Burada şöyle bir soru akla gelebilir; insanın balçık bedeni üçüncü aşamada yaratılmasına rağmen nasıl oluyor da birinci aşamada sanki zamanın gerisine giderek yaratılışa bütün insanlar şahit tutuluyor? Önce şunu bilmemiz lazım gelir, Allah (c.c.) zamandan ve mekandan münezzehtir. Allah neyi dilerse o anında oluverir. Allah’ın (c.c.) zatından zatına tecelli etmeden önceki haline AMA durumu denir. Bu konuyu önceki sayfalarda anlatmıştık. Allah Ama halindeyken yani sonsuzlukta yaratılmış hiçbir şey yokken yalnızca ve yalnız sonsuz zatı var iken ezeli ilminde yaratacağı her varlığı planlayıp tertip etmiştir. Yüce Allah’ın (c.c.) ezeli ve ebedi ilminde yaratacağı her varlık yine kendi dilemesiyle vardı. Ve Allah’ın (c.c.) zatından zatına tecellisiyle ilk yaratılmamız anında evrende gelip geçecek insanların tümü yaratılışa şahit olduktan sonra, fiziksel hayattaki gelişimini ve davranışlarını içeren bilgiyle birlikte yaratılışa şahit tutulduğu anda Allah ile yaptığı ahitleşmede vermiş olduğu sözlerle beraber o an sahip olduğu yüksek ilimi de balçık (kuark) ve atom yapıdan sonra moleküller (D.N.A.) halinde ruhu alakta tekrar almak kaydıyla Adem (a.s.) ın zürriyetine yerleştirilmiştir. Bununla beraber insanlar ilk yaratılıştan sonra dünya hayatına gelene kadar geçirdiği süre içinde –ki bu milyonlarca yıldır- akıl ve bilinç sahibi olarak ruhlarıyla birlikte alem-i ervah denilen nezih bir alemde bulunurlar. Hal böyle olduğu için ve fiziksel bedenlerdeki insanlar zaman boyutuna da mahkum olduğundan bu konuyu anlamakta zorluk çekebilirler. İşte insanın Adem ve oğulları aracılığıyla fiziksel bedenlere gelişi birinci esfel-i safiline indiriliştir.  İnsan birinci esfeli safilinde Allah’a inanırda onun yolunda giderse yükselişi çok çabuk olur.

“Biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik.”
“Ancak iman edip güzel ve makbul işler yapanlar müstesnadır. Onlara ise hiç eksilmeyen ve tükenmeyen bir mükafat vardır.”
Tin suresi 4 - 6

İkinci Esfel-i Safilin;

İnsan zürriyeti Adem (a.s.)ın varlığında dünya hayatında fiziksel bedenlere yani birinci esfel-i safiline indirilirken ışık bedenlerdeki ilmi ve bilincinin büyük bir kısmı yukarıda anlattığımız gibi insanın D.N.A. moleküllerine yerleştirildi. İnsanın  davranışı, karakteri ve yaratılışta şahit olarak görüp bildiği tüm ilimleri Allah’ın (c.c.) taktirine göre insandan insana değişik hatırlanır. Bu değişik hatırlama olayı her insanın D.N.A. larında değişik biçimlerde ve satırlarda yerleştirildiği içindir. Bu konuyu Kuran’ı Kerimde Allah (c.c.) ayetlerde şöyle açıklıyor.

“Yaptıkları her şey kitaplarda kayıtlıdır. Küçük, büyük her şey satır satır yazılmıştır.”
Kamer suresi 51-52

Yukarıdaki ayetlerde tarif edilen kitaplarla Allah (c.c.) hem levh-i mahfuzu hem de insanın D.N.A. larındaki kitabı kastetmiştir. Çünkü insan ilk yaratılışında kendi yaratılışına ve evrenin yaratılışına şahit olurken Allah’ın izniyle bütün ilimleri öğrenmiştir. Bu ilimler aynı zamanda levh-i mahfuza kayıtlıdır. Kıvrılmış D.N.A. molekülünü inceleyen bilim adamları insana ait bütün bilgilerin satır satır yukarıdaki ayette anlatıldığı gibi kayıtlı olduğunu görmüşlerdir. Gen bilimini inceleyen bilim adamları henüz D.N.A. lardaki bilgilerin çok az bir kısmını çözebilmişlerdir. Bu bilgileri n tamamı çözüldükten sonra yeryüzünde Allah’a inanmayan ve ilk yaratıldıkları andaki bilgilerini hatırlamayan hiçbir insan kalmayacaktır. Allah(c.c) kullarına verdiği hiçbir ikramı geri almaz. O Gani’dir. İlk yaratılışta insana verdiği yüksek ilimleri de geri almamıştır. Bu ilimleri, Esfeli safiline indirdiği insanların DNA moleküllerine (insanların levh-i mahfuzları) yerleştirip, ilk yaratılış anındaki ilim seviyesine çıkıp kendisine ulaşmak için başlattığı sınav sürecinde tekrar kullanmaları için hazır tutmuştur. İnsanın ilminin DNA larına yerleştirilmesi ve dünya hayatına az bir bilgi ile gelmesi ilmen esfel-i safiline indiriliştir. İleride DNA lardaki ilimleri nasıl hatırlayıp beyine aktaracağımızı anlatacağım.

Üçüncü esfel-i safilin ;

İnsanlara dünya da geçirecekleri kısa hayatlarında Allah(c.c) yardımcı olmak ve imtihanlarını kolayca verebilmeleri için Peygamberler ile birlikte kitaplar göndermiştir. Bunlara uymayıp şeytana uyanlar üçüncü esfel-i safiline indirilir en kötüsü budur. İnsanı üçüncü esfel-i safiline inançsızlığı indirir. Dünya hayatında şeytanın ve nefsinin fısıldadıklarına uyanlar, Allah’a Peygamberine ve kitabına inanmayanlar, yeryüzünde fesatlık çıkaranlar, kan dökenler, Allah yolunda ilim yapmayanlar vs. üçüncü defa esfeli safiline inerler bu derece aşağıların en aşağısıdır.  Buradan kurtulmak için, Allah’ın Kuran’da gösterdiği yollara uymak ve çok tövbe etmek lazımdır.

“Ancak iman edip Salih amel işleyenler için eksilmeyen devamlı ecir vardır.”
Tin suresi -6-

Allah (c.c) insanı dünya hayatına gönderirken de üstün yeteneklerle donatmıştır. Bu yetenekler üzerine aldığı yükün sorumluluklarını yerine getirmek için gereklidir. Çünkü Allah(c.c) insanı ve evreni boş yere yaratmamıştır. Evren insanın, insan evrenin emrindedir.

“Göğü, yeri ve ikisinin arasındakileri Biz boş yere yaratmadık. Bu, inkar edenlerin zannıdır. Vay o inkar edenlerin ateşteki haline.”
Sad suresi 27

Şimdi sebepsiz yaratılmayan insanı gözden geçirelim.
1-Akıl sahibidir.
2-Nefs sahibidir.
3-Allah’a halife adayıdır.
4-İç içe dizayn edilmiş kullanabileceği üç bedeni vardır.
5-Kuran’la aynıdır.
7-Yukarıdaki özelliklerini idare eden ruh sahibidir.

Yeryüzünde yaşayan insanlardan kaç tanesi bir kısmını yeni duyduğu yeteneklerinin farkındadır, yeryüzüne geliş sebebimiz nedir? , insana yüklenen yük nedir? Nasıl yaratıldığımızı öğrendiğimiz gibi, Bunları bilirsek üstün yeteneklerimizi de kullanmayı öğrenebiliriz.

“Sizi yeryüzünün halifeleri kılan, size verdiği (nimetler) hususunda sizi denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O’dur. Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır. Ve gerçekten O, bağışlayan, merhamet edendir.” Enam suresi -165-

Yukarıdaki ayette Allah’ın (c.c.) buyurduğu gibi dünyadaki insanlar Maddi derecelerle olduğu gibi manevi derecelerle de birbirlerinden farklıdırlar. Manevi derecelerin her basamağı insanı esfel-i safilinden adım adım Allah’a yaklaştırır. İnsanın Allah’a halife olabilmesi için önce sağlam bir imana sahip olup ardından yüksek ilim derecelerine de ulaşmaya çalışması gerekir. Ancak o zaman Allah’ın büyük bir lütuf olarak insana verdiği enerji ve ışık bedeni, fiziksel bedeni kullanır gibi kullanabilirler. Gerçi fiziksel bedenlerden de birçok organlarımızı bizim irademizle kullanamayız. Bir kalbin atışını, damarlarda akan kanın kontrolünü, midenin çalışmasını, gözün görmesini, duymayı ve bunun gibi fiziksel bedenlere ait birçok organı insan kendi iradesiyle kullanamaz. Bu organların tamamını Allah (c.c.) kontrol eder. Işık ve enerji bedenlere geçerken hücreden enerji veya ışığa kadar insanın fiziksel bedeni dağılır. Her biri eğer enerji bedeni kullanacaksak enerji taneciği olur. Ve hacim olarak çok geniş bir küresel alanı kaplar. Bu enerji bedenin fiziksel bedene  dönüşü yine Allah’ın iradesindedir. Nasıl ki insanın fiziksel bedenlerdeki bir çok organını kullanması kendi iradesinde değil Yüce Allah’ın iradesinde ise fiziksel, ışık ve enerji bedenler arasındaki dönüşümde Yüce Allah’ın (c.c.) iradesindedir. Bu oluşumu insanın önce idrak etmesi lazımdır. İdrak edip anlamsı içinde yaratılışı ile birlikte kendisine lütfedilen varlığında bulunan kitabını okuyup anlaması ve bununla beraber etraflarında her yönde bulunan Allah’ın ayetlerini okuyup bilmesi gereklidir.

“Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ayetler vardır. Kendi nefislerinizde de öyle. Görmüyor musunuz?”
Zariyat suresi -20-21-

Zariyat suresinin 20 ve 21. ayetlerinde yeryüzünü dolayısıyla evreni oluşturan (burada yeryüzü ile evrendeki bütün gezegenler kastedilmiştir) ışıktan hücreye kadar sayısız esmalar zincirinin oluşturduğu ayetlerden bahsediliyor. İnsan da aynı esmalar zincirinden oluştuğu için aynı ayetleri içerir. Bu ayetleri okumak için insanın kamil noktaya çıkması gerekir. İnsanın varlığındaki (nefislerindeki) ayetler Kuran ve levh-i mahfuzdaki ayetlerle aynıdır. İnsanda mevcut olan Kuran, yeryüzünde ve evrendeki  canlı veya cansız mevcudatı taşıyacak ve anlayacak şekilde, istidatları ölçüsünde yerleştirilmiştir. Kuran’ın tamamındaki ihtişam ve mana yeryüzü ve gezegenlere yüklenseydi onlar Kuran’ı idrak edemediğinden bu yüke tahammül edemez dağılırlardı.

“Eğer biz Kuran’ı bir dağa indirseydik, muhakkak O’nu, Allah korkusundan baş eğerek, parça parça olmuş görürdün. Bu misalleri insanlara düşünsünler diye veriyoruz.”
Haşır suresi -21-

Kuran’ı Kerim ve Allah’a halife olma özelliği insana emanettir. İnsan bu emanetin bilincine esfel-i safilindeyken oluşamaz çünkü bu boyutta insan çok zayıftır ve cahildir. Esfel-i safilin karanlığından kurtulmak için Kuran ışığına yapışmak lazımdır.

Allah’a emanet olun…
Duada bizi de unutmayın…
Cafer İskenderoğlu